Okunması şart makaleler:

Tasavvuf ve Tarikatlardan Yeni Dünya Dinine: Bölüm 1 ve Bölüm 2
Komünizm, Kızıl Devrim, Sovyetler Birliği ve Şirketler
İnsan, Din ve Kuran
Bu da amme hizmeti: Okunması Gereken Kitaplar Listesi

Bir Başka Din: Tasavvuf kitabı çıktı; internet'ten sipariş etmek için kitapyurdu link'i.

YENİ: Youtube'daki hodor hodor konuşmalarım için buradan alalım.

7 Ekim 2017 Cumartesi

Sorun Sistemde Değil Sende

Selam kaynatasız.

Devletin elinin değdiği yerde liyakat olmuyor, insan ilişkileri ve otoritenin ideolojisine sadakat belirleyici kriter oluyor. Özel sektörde kar maksimizasyonu amaç edinildiği için liyakat daha iyi işliyor fakat maliyet minimizasyonu adına, çalışan birçok ağır sorumluluğa mahkum edilip hayatını yaşayamayacak denli sömürülüyor.

Yetenekli insanların değil; tembelliği ve vasıfsızlığıyla var olabilmek için karaktersiz olmaya mahkum olan orospu çocuklarının kaybettiği ve bunalıma girdiği bir dünyada yaşasaydık her şey ne farklı olurdu. Lakin bu hiçbir zaman mümkün olmayacak.

Ben bu sorunların kökenini sistemlerden çok insan doğasında arıyorum. 

Misal Fight Club'da kapitalizm-anarşizm çatışması üzerinden verilmek istenen bireyci bir mesaj var: Kapitalizme isyan edenler de bir süre sonra kendi sürülerini oluşturuyorlar, zira kendine mürit arayan Tyler, mürit seçiminde kapısının önüne dizilen herkesin egosunu incitecek küfürler ediyor, sadece sağlam bir benlik sahibi olmayanları bu sürüye dahil ediyor, tıpkı bizdeki tarikat, dergah ve siyasi partiler gibi... Hatta filmde ölen tek kişi şişko Robert Paulson'du ve anlatıcı (Edward Norton) da bu ego incitici seçim esnasında pes edip evine dönmek üzere olan Robert'ı "bunların hepsi numara, biraz daha sabret" deyip ikna ediyordu, sonucunda filmde ölen tek kişi de Robert oluyordu, belki de yeterince ego sahibi olduğu ve karakterli bir insan olduğu için iyi bir mürit olmayı başaramayıp kolektif bir eylemde ölmüştü. Müritlik, haysiyeti ve karakteri olan insanlara uygun değildir. Filmin ilerleyen bölümlerinde de Edward Norton artık işlerin çığrından çıktığını; Tyler'ın kurduğu anarşist ekibin de kayıtsız koşulsuz mürit olan bir sürüye dönüştüğünde fark ediyor, tıpkı kapitalist düzene ve otoriteye mürit olan sürü gibi...

Her siyasi ve ekonomik sistem kusurlu olmaya mahkum olacak ve bu zorunlu kusurluluğun sebebi tamamen insan doğasında. Determinist yaklaşmıyorum, zira böyle olmayı seçen insanların çoğunluğudur, çoğu insan özgür iradesiyle karaktersiz olmayı seçiyor. Bir kesimin nefret ettiği, bir kesimin taptığı liderler sadece popüler örnekler ve günah keçileri. Zira bu adamlar da bizim, insanların arasından çıkıyorlar.

Kolektif bir kurtuluş hiçbir zaman olmayacak, ancak özgür iradesiyle karakter sahibi ve üretken olmayı başaranlar birey olarak kendini kurtarabilenler olacak. Bu insanlar liyakatın işlemediği, işlese de çarpık işlediği bu toplumda daima diğer insanların saldırısına uğrayacaklar. Çünkü tek başlarına var olabilmek için diğer insanlara dalkavukluk yapmaya ve kolektif hareketlerin bir parçası olmaya mahkum olan bu kıskanç yeteneksiz sürüsü, yok olma korkusuyla daima kendi varlığına tehdit oluşturanlara karşı saldırgan olacaklar.

Bu, ömürleri leş kitle ile mücadele ederek geçmiş olan ve bu sebeple çoğu zaman üretkenlikleri ve hayatları zedelenmiş olan cesur ve güçlü insanlar olmasaydı, belki de şu an insanoğlu olarak karnımızı doyurmak için hala kesici aletlerle ava çıkıyor olurduk.

Ne ekonomik ya da siyasi sistemler, ne de kötü liderler bunun sorumlusudur, çarpık oldukları için elbette karakterli insanlar bunlara karşı çıkmalıdırlar, lakin bunu yaparken esas sorunun birey bazında insanlardan kaynaklandığını bilmeliler.

Bunları söylerken, insanlığa faydası dokunan her insanın, diğer insanlardan faydadan çok zarar gördüğüne adım kadar eminim.

Halka rağmen, kendiniz için bir şeyler yapın. Ben pes etmeye meyilli güçsüz bir insan olsam da, belki de bu yönde tavsiye vermeye yüzüm olmasa da, ölümün olduğu dünyada karakterli durup iyi işler yapın demekle yükümlü hissediyorum kendimi.

Ölüm var, karakterli olun. Ölüm var, iyi işler yapın. İnsanlara rağmen.

"...Allah, bir toplumun mâruz kaldığı şeyleri, onlar, birey olarak içlerindekini/birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmez." - Rad 11'den

Selam.

3 Ekim 2017 Salı

Sona Çeyrek Kala Bir Mektup

Gücün kalmadığında ne olduğunu anlatıcam, dilim döndüğünce.

Tarz zannederler biri ötekinden farklı olan çoraplarını, oysa sabahleyin çekmeceden eline ilk gelen iki tek çorabı geçirmişsindir ayağına. Aynı çift çorap aramaya üşendiğinden.

Yıllardır aynı kıyafetleri giyersin, renkleri solsa da, içine biraz zor sığsan da. Neye isteğin ve gücün kalmıştır ki alışverişe olsun?

Senden önce biri asansöre binerse ya merdivenleri kullanırsın ya da çömelip ayakkabı bağcıklarını iliklersin. Sırf yirmi saniye kadar bir başka insanla muhatap olmamak için... Ayakkabı bağcıklarını da ilikliyormuş rolü yapmazsın, sahiden çözülmüşlerdir de, önceden görmene rağmen eğilip bağlamaya üşenmişsindir.

Çalan telefonlar kabusundur, cevap vermek istemezsin, zaten çoğu zaman da vermezsin. İlk yakalandığında neden telefonları açmadığını açıklamak zorunda kalırsın birilerine, kalp kırmamak için bir bahane uydurursun, inanmazlar ama inanmış gibi yaparlar, alışmışlardır artık bu haline. Güven vermeyen bir insana dönüşmüş olmak ne kötüdür.

Önceden pek yalan söylemezdin. Şimdi insanlardan kaçmak için uydurduğun yalanları üst üste koysalar, petrolcü Arapların diktiği gökdelenlerle yarışır.

Önceden isyan ederdin, bir şeyler anlatabileceğini düşünüp mücadele ederdin. Sonra bir nefret etme dönemine girdin, asla anlatamayacağını gördüğün için çaresiz bir sinirle etrafına saldırmaya başladın. Şimdiyse, hiçbir önemi kalmamıştır. Değil mücadele etmek, nefret etmeye bile değer görmeyecek kadar boşvermişsindir.

Artık kabullenmişsindir. Büyüdüğünden ya da olgunlaştığından değil. Boşverdiğin için kabullenmişsindir.

Önceden hayallerinin peşinden koşardın, çok da güzeldi hayallerin. Şimdi değil hayallerin için uğraşmak, asgari sorumluluklarını bile yerine getirmezsin.

İşe yaramazlığını artık içselleştirmişsindir. O kadar işe yaramaz hissedersin ki, annenin yanında gülmeye utanırsın, senin gülmeye hakkın olmamalı mücadele eden insanların yanında.

Özsaygını yitirmişsindir bir kere. Özsaygı bu, bekaret gibi bir defa kayboldu mu geri gelmez, ondan sonra ise "biri de bir, bini de bir" deyip salarsın kendini. Gerçi şimdi kızlık zarını da dikiyorlarmış ama senin gibi folloş bir orospuya uygun terzi yoktur.

Önceden dibe vurduğunda sıkılırdın bu halinden, hayatı kaçırıyormuş hissine bürünmeyi kendine yediremeyip yeniden kalkardın ayağa. Şimdi dışarıda kaçan bir hayat olmadığını bildiğinden boşverirsin. Dip; artık vurulan bir yer değil, evin yurdun olmuştur senin.

Bir uyumayı, bir içmeyi çok seversin. İkisinin de ortak noktası, seni düşünmekten ve yaşamaktan uzaklaştırıyor olmalarıdır.

Her şeyin suçlusunun kendin olduğunu bilir ve kabullenirsin. Tüm orospu haline rağmen, seversin kendindeki bu delikanlı tarafı. Ne dış sebeplerde ararsın kabahati, ne Allah vergisi tabiatında, zira böyle yapa yapa karakterini sen bu hale getirmişsindir. Hiç olmak istemediğin biri olmayı sen seçmiş, sen başarmışsındır.

Hayallerinin peşinde koşardın dedim ya önceden. Şimdilerde kendini bir anlık iyi hissettiğinde yine hayal kurarsın ama hayal ettiklerinin gerçekleşmesini istemezsin, ne kadar güzel olsalar da kim çekecek o kadar tantanayı, kim hangi güçle verecek o mücadeleyi? Hayal ettiklerinin gerçekleşmesinden çok onların hayal olarak kalmasını tercih edecek kadar bezginsindir artık.

Genelde hayal de kurmazsın zaten. Artık istemeyi bile istemezsin.

Aşkından dolayı ki geçici bir sarhoşluk halidir, bir hevesle sana yardım edeceğini söyleyen insanlar seni heyecanlandırmaz artık, zira adın gibi bilirsin böyle bir şeyin mümkün olmadığını. Çoktan anlamışsındır iki şeyi, ne sana katlanabilecek bir insan vardır, ne de sana senden başka yardım edebilecek biri.

Önceleri bir gün öleceğini düşünüp rahatlardın. Artık rahatlayamazsın, zira çok uzun süredir yerinde saymışsındır. Zaman hep yaptığı gibi ileri akmıştır, sense durarak geriye gitmişsindir. Bu halde Allah'a hesap veremeyeceğini bildiğin için "böyle ölemem" deyip gerçekleşmesini istediğin tek hayali kurmaktan da vazgeçersin. Ölmeyi istersin ama bu halde ölmek istemeyi istememen gerektiğini bilirsin.

Dilin varmaz söylemeye ama, o da biliyor ya içindekini, bazen Allah'ın olmamasını istersin. O olmasaydı da yok olabilseydik ne güzel olurdu, dersin. Ne acı bir yüktür senin için var olmaya mahkum olmak.

Özgürlüğe mahkum olmak kolay Sartre, asıl zor olan var olmaya mahkum olmak. Amına koduğumun şaşısı seni.

Çok inanırsın Allah'a ama bir yandan da intihara çeyrek kala yaşarsın. İslam dininin nihilizm mezhebini kurmuşsundur kendi dünyanda. Bu ne bir dindir, ne bir öğreti, ne bir felsefe, sadece bir hâldir, insanı çürüten ama öldürmeyen bir hâl. Çürütmesi nihilizmden, öldürmemesi Allah'tan.

Çok koyar verdiği sözleri tutamayan biri haline dönüşmek. Çok ama çok koyar Allah vergisi o kadar imkana ve kabiliyete rağmen kendi kaybedişini seyretmek. Çok düşünürsün sürekli nankörlük yaptığına son nankörlüğünü yapmayı, iki rekat namaz kıldıktan sonra. Hatta boş gitmesem mi diye düşünürsün, şöyle meydanlık bir yerde. Sus, sus, içindeki karanlık tarafı bilmesinler. Zaten hamurunda da yok öyle bir şey. Ama itiraf et, rahatlatır bazen bu düşüncelere kapılmak. Öyle düşünceler ki bunlar, hiçbir insan böyle şeyleri düşünmemeli. Daha da kötüsü, hiçbir insan ancak böyle şeyleri düşündüğünde rahatlayabileceği bir hale gelmemeli. Bu hale ancak senin gibi gerizekalı orospu çocukları düşer ama duygusal canlılarız işte, onlar bile düşmesin isteriz.

Edebiyat yaptığımı sanıyorsun belki, sanma, evim yıkılsa sokakta yatıp ölmeyi bekleyecek haldeyim, hatta bazı akşamlar eve dönmeye üşendiğimden öyle yapıyorum, epeydir. Bazılarıyla empati kurmak imkansıza yakındır, ben derdimi böyle anlatabiliyorum.

Nazım demiş ya, "ıslıkla bir şeyler çalın, geberiyorum", işte ben zannederdim ki ölüyor olmak tantanalar koparması gereken bir şey. Ama sessiz sedasız ölüyorum. Ölüyor olmayı geçtim, ölmüş olmak bile sessiz sedasız gerçekleşen bir şeymiş. Hatırlıyorum da babamın cenazesini, hani kendimden sonra bu dünyadaki en önemli varlık olan babamın cenazesini, bir sela sesi dışında ne gürültü çıkarabildi ki. Kaç kişi toplandı cenazesinde, kaç kişi sadece görev bilinciyle "cenaze çıktı" diyerek değil de sahiden önemli bir şey olduğundan geldi? Ölenin yapabildiği buysa ölüyor olanın cürmünü siz düşünün, tamamen sessizlik içinde, kendisiyle baş başa ölüyor. Çabalamadan hiçbir şey olmadığını biliyorum Allah'ım, ama bu sefer sahiden bir sihirli değneğe ihtiyacım var. Hem seninle her şey mümkün ya hani. Gönder o değneği. Ayakların yok ki kapanayım onlara, secde edebiliyorum en fazla. Çabalayamam ama çok iyi yalvarırım Allah'ım. Yalvarıyorum. Boğazımda hissettiğim acıya, büzülen dudaklarıma yemin olsun ki çok muhtacım mucizene.

Oğlum kaldıramıyorum artık, dua edin.