Okunması şart makaleler:

Tasavvuf ve Tarikatlardan Yeni Dünya Dinine: Bölüm 1 ve Bölüm 2
Komünizm, Kızıl Devrim, Sovyetler Birliği ve Şirketler
İnsan, Din ve Kuran
Bu da amme hizmeti: Okunması Gereken Kitaplar Listesi

Bir Başka Din: Tasavvuf kitabı çıktı; internet'ten sipariş etmek için kitapyurdu link'i.

YENİ: Youtube'daki hodor hodor konuşmalarım için buradan alalım.

7 Ocak 2013 Pazartesi

Saygı

Moralin bozuksa okuma, mesuliyet kabul etmem, burası benim kusma tasım.

O kusma tasını da açıklayayım. Çocukken ben çok sık hasta olurdum, bronşiyal astımım vardı, zırt pırt öksürüp kusardım. Annem de hasta olduğum zamanlar sürekli yanımda mavi bir tas gezdirirdi, başucumda dururdu o iğrenç tükürük kokulu tas, hani içine kusayım diye. Burası da o mavi tas işte benim için, hem de iğrenmediğim bir tas.

5 sene mi oldu, yoksa 6 mı, tam hatırlamıyorum amına koyim. Amcamlarla Yeşilköy sahilde bir balık lokantasına gitmiştik. Hani benim o yaşıma kadar yediğim en lüks yemek babamın arada sırada ısmarladığı iskenderdi, biz iskender sipariş ederdik, "Başka bir isteğiniz var mı abi?" diye sorardı garson babama, babam da kendine bir su söylerdi. Çocukluğumda gördüğüm en lüks anım buydu benim. Neyse işte, o lokantadan içeri girdik biz abi, bir saygı, bir hürmet var ki sorma. Papyonlu garsonlar amcamın cekedini alıp sandalyeye kendi elleriyle astılar, benim sandalyemi de bir başka garson çekti oturayım diye. Yemek esnasında da hizmette kusur edilmedi, böyle garsonlar rakı bardağımıza buzu bile kendileri atıyorlardı. Arada sırada mekânın "yetkili bir abi"si olduğu anlaşılan orta yaşlı bir adam yanımıza gelip amcama "Bir emriniz var mıydı efendim?", "Memnun musunuz?" gibi sorular soruyordu, tüm masaları dolaşıyordu böyle manyak gibi. Pek renk vermedim ama içten içe vay amına koyayım dedim, nereye geldik biz böyle? Hayatımda ilk defa benden büyük birisi bana "beyefendi" diye hitap ediyordu, bana hizmet ediyordu, yere düşürdüğü bir şey için benden özür diliyordu ve herkes bunu normal karşılıyordu.

Sonra büyüdüm ben biraz, çok sık olmasa da öyle yerlere gitmem gerekti arada sırada ama hiçbir zaman şikayet eden, memnun kalmayan müşteri olmayı beceremedim o tür yerlerde.

Lan benden büyük birisi bana "beyefendi", hatta "abi" bile diyor ve üstüne üstlük hizmet ediyor, bu normal bir şey mi?

Ben orospu evladının teki de olabilirim, ne yaptım ki o saygıyı ve hürmeti hak edecek?

Bir şey yapmadım, o saygının ve hürmetin bedeli sadece paraydı.

"Lan hayat böyle işte, oyunu kuralına göre oynayacaksın, çalışacaksın, karışacaksın hayata" diye kendimi motive etmeye çalışıyorum bazen, ama olmuyor. Dolmuşçuya "50 kuruşum çıkmadı ya kusura bakma" dediğimde "Canın sağolsun birader" lafını duymak bana kendimi daha iyi hissettiriyor o para karşılığı gösterilen saygıya kıyasla.

Aslında yalan söyledim, kendimi motive etme şeklim bu değil benim. Bak moruk, ben manyağım. Psikolojik rahatsızlıkların prim yaptığı gerizekalı bir insan algısı var piyasada, ama iş gerçekte öyle değil. Benim anam sikiliyor sabahları, kusuyorum, kalbim sıkışıyor, 3 aylığını çekmeye giden babaanne gibi istemsiz bir "ıh ıh ıh" sesi çıkarıyorum. 2 sene önce fermuarlı bir bot almıştım, sırf sabahları eğilip bağcıklarını bağlamak zorunda kalmayayım diye, çünkü onu yapacak kadar bile halim olmuyor. Bu haldeyken her sabah, bak her sabah, dışarı atmak için kendimi nasıl motive ediyorum biliyor musun?

Bir gün öleceğimi düşünerek.

Diyorum ki, belki daha yakındır o tarih, belki daha yakın bir gün ölürüm, bakarsın kanser olurum falan diye düşünüyorum ve iyi hissediyorum. Hani insan otobüste bazen ütopik hayaller kurar ya, bunun ispatı da her otobüsün en az 2-3 camında bulunan insan saçı yağı birikintisidir. Herkes o otobüste kafasını cama yaslayıp hayaller kurar çünkü. İşte kimisi kendini başbakan olarak hayal eder, kimisi dünya kupası final maçında ülkesine maçı kazandıran golü atmış futbolcu olarak, kimisi dünyayı yöneten adam olarak hayal eder, kimisi 500 kişilik mahkeme salonunda şov yapar gibi imkansız bir davayı kazanan Amerikan filmlerinin avukatı gibi hayal eder, kimisi kuyruk acısı hissettiği birine karşı gerçekte söyleyemediklerini söyleyebilen bir cengaver olduğunu hayal eder, eder de eder amına koyim. İşte benim sabahları otobüste kurduğum o ütopik hayalim, bir gün ölecek olmam. Sabahları bana "beyninde tümör çıkmış" diyecek bir sesin hayaliyle ayakta durmaya çalışıyorum. Ama şu var, geçiyor o halim sonra. Zaten bunları beni tanıyan kimseye anlatamıyorum pek, çünkü inanmıyorlar, yanlarında "ipimle kuşağım sikimle taşağım" takılan bir adam görüyorlar zira, bilmiyorlar çift kişilikli olduğumu, Gregor Samsa gibi sabahları bir böceğe dönüştüğümü. Bir kız arkadaşım var, bir amcam, onlara anlatıyorum, bi de burada anlatıyorum.

Ağrıma gidiyor.

Lükste, şatafatta gözüm yok ama bu hayatta saygıyı ve adam yerine konulmayı, ancak belli/belirsiz bir şekilde para sahibi olanlar veya 18 yaşına kadar kafasını testlerden kaldırmayıp harıl hurul çalışarak, hayatla tüm bağlarını kopararak çeşitli sınavlarda derece yapıp savcı, müdür vesaire olanlar görüyor.

Senin adalet dediğin şeyi de bunlar belirliyor, düzen dediğin şeyi de, eğitim dediğin boku da.

Bakma sızlandığıma, şu yazıyı bitireyim ben 2 dakika sonra Allah'a şükredecem, ama yine de ağrıma gidiyor moruk.

Bu kadar adaletten yoksun bir dünyada kendime mücadele etmek için bir sebep bulamamak, zaman zaman kendimi salmak, benim ağrıma gidiyor.

Ve üstüne üstlük, bu böyle gelmiş, böyle gidiyor.

O değil de günde 2 paket sigarayla kanser olunuyo mu?